KİTABIN ADI : İÇİMİZDEKİ BİZ
KİTABIN YAZARI : Doğan CÜCELOĞLU
YAYIN EVİ VE ADRESİ : Remzi Kitapevi 92, Ankara Caddesi, 92/İSTANBUL
BASIM YILI : Yükselen Matbaası - 1998
1. KİTABIN KONUSU : BİZ bilincine varmış kişilerin gerçekleştirebileceği olgular
2. KİTABIN ÖZETİ :
Birinci Kısımda günlük hayatta karşılaşılan tipik olaylar ve tipik insan davranışları ele alınmaktadır. Bu davranışları açıklamada yetişkin çocuk (bedensel olarak gelişmiş fakat duygusal açıdan 4-5 yaşında bir çocuğun olgunluğunu taşıyan kişi) ve kalıplanmış insan (kendi zihinsel modelinin dışına çıkamayıp herkesin dünyayı kendisi gibi algılaması gerektiğine inanan kişi) kavramları kullanılmaktadır.
İkinci Kısımda sorunları yaratan SEN-BEN anlayışı ile sorunların çözümünün temeli olan BİZ bilinci tanıtılmaktadır. SEN anlayışının temelinde acizlik duygusu yatar. Acizlik duygusu “Ben kendime bakamam, onun için bir başkası benim yaşamımdan sorumlu olsun” sonucuna götürür. Diğerlerine güvenmeme, onların aciz olduğunu düşünme ise tam aksine BEN anlayışının temelinde yatar ve “Ben bilirim. Bana sormadan bir şey yapmayı, düşünmeyin, planlamayın” bu anlayışın en belirgin ifadeleridir. SEN-BEN anlayışı içinde kişi bireycidir; bencildir. BİZ bilincine ermiş kişi ise bireyseldir; sosyaldir.
BİZ bilinci, yaşamı bir sistem olarak algılamayı gerektirir. Uzun zaman süresinde olaylar incelendiğinde, bugünkü birçok sorununun nedeninin daha önce önerilen dar görüşlü çözümlerde bulunduğu görülür. Çözüm sistemin tümünü kapsamıyorsa, çözüm için sistemin bir yerini zorlamak, sistemin bütünlüğünü tehdit eder ve sistem kendi bütünlüğünü korumak için harekete geçer. Kısa vadeli çözümler önce işler gibi gözükse de, uzun vadede sorunu daha olumsuz yapar. Sorunun süratle çözülmesi her zaman en iyi çözüm demek değildir.
İnsan ilişkilerinde en önemli duygu, insanların birbirlerine güvenmeleridir. Güvenin altında kişinin bütünlüğü, yani özünün, sözünün ve davranışının tutarlı olması yatar. İnsanların birbirlerine güven duymadıkları bir aile, bir şirket, bir toplum BİZ olamaz.
Kimse bütünden tek başına sorumlu değildir ve kimse bütünün dışında bırakılmamıştır. Kimse sorunların sorumluluğunu kimseye yükleyemez. Bütünün bir parçası olarak sorun da çözüm de insanın kendisinde başlar. Türkiye’nin sorunlarından bu ülkenin insanları sorumludur. Sorumluluğu başka ülkelere yüklemek bizi daha aciz yapar. Sorunları politikacılara, partilere, bürokratlara, medyaya, işadamlarına, sendikalara yüklemek tümü gözden kaçırmak demektir.
Üçüncü Kısımda BİZ bilincinin temeli olan vizyon kavramı incelenmektedir. Yazara göre vizyon oluşturmak liderlerin en önemli işlevlerinden biridir. Kişi vizyonu yoluyla geleceğini yaratabilir. Önce vizyonunu ifade eder ve bu onun gelecekle ilgili verilmiş sözü olur. Vizyonu olmayan kişi geçmişin etkisi altında “şimdi”yi kullanır ve geçmişinin aynısı olan bir gelecek yaratır. Vizyonu olan kişi “şimdi”yi; vizyona kendini adayarak kişisel bütünlük içinde kullanır ve yaşamında yeni olanaklar, risk, heyecan yaratır. Öte yandan, eğer bireyin vizyonu yaşamın tümünü kapsamıyor ve ancak bir bölümüne odaklaşıyorsa, örneğin yalnız ekonomik ve bedensel gereksinimlere yönelmişse, bu alanlarda “başarılı” oldukça o insanın yaşamında dengesizlikler görülür:
Verimlilik paradigması. Bu paradigmanın yetersizliği, “daha fazla” ve “daha hızlı”nın kişiyi başarıya götüreceği varsayımıdır. Neyin, ne amaçla, ne zaman “daha fazla” ve “daha hızlı” üretildiği anlaşılmadan verimliliğin kendi başına bir anlamı yoktur.
Değer paradigması. Bir şeye değer vermiş olmak, o şeyin yaşamımızı anlamlı, huzurlu ve doyumlu yapacağı anlamına gelmez. Ancak, bizim değer verdiğimiz şeyin yaşamın temelinde yatan evrensel ilke ve süreçlerle ahenk içinde olması, yaşamımızın kalitesini olumlu yönde etkiler.
Yönetici “işleri doğru mu yapıyorum?” saplantısı içindeyken; lider, kendine “doğru işleri mi yapıyorum?” sorusunu sorar.
Bu paradigmalar hakim olduğu sürece insanlar ajandalarından mutluluk umarak koşturmaya devam edeceklerdir.
Dördüncü Kısımda, ailenin BİZ bilinci içinde nasıl kurulabileceği ve nasıl yaşayabileceği irdelenmektedir. Yazara göre; ailede BİZ bilinci oluşmuşsa, o aile sağlıklıdır. Ailesi sağlıklı bir yapıya sahip bir toplumun tümünün sağlıklı olması sadece bir zaman meselesidir. Öte yandan SEN-BEN anlayışı üzerine kurulmuş sağlıksız aile yapısı olan toplumlarda bozukluk toplumun her yönünde kendini gösterecektir. Aile yaşamında kalitenin temeli, ailedeki BİZ bilincidir.
Beşinci Kısımda iş yaşamında başarının anahtarının BİZ bilincinde olduğu vurgulanmaktadır. Öte yandan sadece kısa vadeli kâr için çalışan bir şirkette her insan, her fikir, her yöntem bir istatistik gibidir. İnsanlar bir makine gibi bir kaynak olarak düşünülmekten hoşlanmazlar. Çalışanlar insan yerine konmak ve çalıştıkları yerin onurlu bir parçası olmak ister. Aksi taktirde korkunun baskın olduğu yerde insanlar siner, sessizleşir ve yaratıcılıklarını kaybederler. Herkes kendi çıkarını koruma peşine düşer ve grup duygusu kaybolur.
Yazara göre şirketin daha kârlı olması temel neden olursa, kişinin değeri “kârlılık düzeninin verimli bir makinesi” olarak algılanır ve bu anlayışa karşı şu soruyu sormak gerekir: “İnsanın kendisi insan olarak değerli değilse, onun düşüncelerinin değerli olduğuna onu nasıl ikna edebiliriz?”
Yazar BİZ bilincini taşıyan bir yönetimin göstermesi gereken sembolik davranışları şöyle sıralamaktadır:
• Üst düzeydeki yöneticilerin çalışanların durumlarıyla ilgilenmesi, samimi olması, elini sıkması, gülümsemesi
• Çalışanları ara sıra ziyaret edip, onları bizzat çalışırken gözleyip yaptıkları iş hakkında bilgi alması, bilgi ve becerilerini takdir etmesi
• Çalışanların isimlerini öğrenip onlara isimleriyle hitap etmesi
• Çalışanlar arasında mevki belirten şeyleri ortadan kaldırması. Örneğin herkesin aynı yerde ve aynı yemeği yiyeceği bir ortam yaratması
• Çalışanların mesajlarının ulaşabileceği sözlü, yazılı ve elektronik iletişim kanallarının oluşturulması
Kitabın bu bölümünde ayrıca; liderin çevresini saran bir çok üst düzey yöneticinin bilerek veya bilmeyerek BİZ bilincinin oluşmasında olumlu veya olumsuz rol oynayabileceği, lidere duymak istediği şeyleri söyleyerek onun gerçek çalışanlarla temasını engellemek isteyebileceği görüşüne yer verilmektedir.
Bu bölümde işlenen bir diğer konu ise; bir ekipte bireyin değerini kaybetmediği sürece ekibin başarılı olacağı ve gruptaki her bireyin öneminin arttığında grubun öneminin de artacağıdır.
Öte yandan BİZ olmak zaman alacaktır. Birine değer vermek, güvenli ve sağlıklı bir ilişkinin temel taşlarını birer tuğla gibi sabırla dizmek zaten pek çok işin içine girmiş olan yönetici için daha çok zaman istiyor gibi görünür. Uzun vadede düşünüldüğünde yönetici, SEN-BEN anlayışının getireceği sorunlar için defalarca daha çok zaman harcar. BİZ bilinci, yönetici için, uzun vadede, en etkili yönetim ortamını yaratır.
Dikkat edilmesi gereken bir konu da, verilmesi gerekli olan cezaların, eleştirilerin onur kırmayacak ortam ve koşullarda öfke, yılgınlık ve küskünlüğe neden olmayacak tarzda verilmesidir.
Altıncı Kısımda yönetici ve liderin BİZ bilinci içinde bir işyerini nasıl başarıya ve kaliteye götürebileceği açıklanmaktadır. Klasik ve modern yönetim anlayışının farklılıkları bir tabloda şematik olarak gösterilmiştir. BİZ bilinci içindeki yönetimin temel varsayımları ise şöyle sıralanmıştır:
• Doğru olanı yapmak en güçlü güdüyü ve kılavuzu sağlar.
• Her birey, tümün vazgeçilmez bir parçasıdır.
• Uzlaşma ve barış içinde olma; yarışma veya hasım ilişkileri içinde olmaktan iyidir.
• Herkesin sorumluluk alması gerekir.
• Olumluluk sağlıklı ilişkinin doğal sonucudur.
Biz bilinci içinde liderlik üstlenen kişilerin özellikleri ise yazar Doğan CÜCELOĞLU tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:
• Girişimci
• Riske girmekten çekinmeyen
• Sorumluluk duygusu taşıyan
• Özgün
• Gerçek
• Açık elli
• Sabırlı
• Azimli
• Vizyon sahibi
• İnsanların yaşamının bir parçası olmaya açık
• Gelişim içinde
• Hizmet etmeye önem veren
• İnsanların yapabileceğine inanan
Yedinci Kısımda işyerindeki sorumluluğun paylaşılan bir sorumluluk olduğu ve işyerinde işte olmak gerektiği düşüncesi işlenmektedir. Buna göre bir çok insan işyerine evden yük getirir. Bu doğaldır. Çünkü insan bir bütündür ve evde olan yaşamının tümünü etkiler. Doğal olmayan, birçok insanın işyerine evden “yük” getirdiğinin farkında olmayışıdır. Yükler çalışanları yavaşlatır, yorar ve hiçbir faydaları yoktur.
Bu bölümde ayrıca üretim, kalite, kârlılık, kalite döngüsü,uygulama stratejisi, BİZ bilinci ve sendikalar ve bireysel sorumluluk kavramlarına da yer verilmektedir.
Ayrıca Sekizinci ve son kısımda ise, geleceğin gücü dile getirilmektedir.
3. KİTABIN ANA FİKRİ :
Kitabın temel savı şudur: Bireysel yaşamımızda, aile yaşamımızda, yaşamımızın her yönünde içimizdeki BİZ’i temel almadıkça anlamlı, doyumlu ve sağlıklı bir yaşama düzeni oluşturmamız olanaksızdır. Anlamlı, doyumlu ve sağlıklı bir yaşam, kaliteli bir yaşamdır. Bu da BİZ bilincine varmış kişilerin gerçekleştirebileceği bir olgudur. İçimizdeki BİZ, kalite bilincinin temelidir.
4. KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ :
Bir tek insan bir aileyi, bir şirketi, bir ulusu, tüm dünyayı etkileme gücüne sahiptir. İnsanın, sorunun değil, çözümün bir parçası olmaya karar vermesi, bu kararını söze dökmesi ve sözü ile bütünlük içinde yaşaması bireyin sahip olduğu en büyük güç kaynağıdır.İnsan geçmişin hatalarından pişmanlık duyarak gelişmez. Geleceğin olanaklarından heyecanlanıp, o olanaklara kendini adayarak gelişir.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitap akıcı ve heyecan verici bir uslüple anlatılmış. Olayların sıralanışı ilgiyi arttırıyor ve okuyucu kitabı büyük bir merak ve heyecanla okuyor.
Kitap sayesinde gerçekte içimizdeki bizle karşılaşabiliyoruz,bu kitabı daha çekici hale getiriyor.herkese tavsiye edebileceğim bir kitap.
3 yorum:
Kitabın yazarı olarak yanlış kişi bilgisi girilmiş özetin en altında.
Kitabın yazarı hakkında bilgi verirken Doğan Cüceloğlunun kitabının yazar kısmına neden halide Edip adıvarın hayat hikayesi var komikk
Özet sonundaki kitap yazarı hakkındaki bölüm "yanlış" olduğu için kaldırıldı. Bilginize.
Yorum Gönder