KİTABIN ADI
Kosova Balkanları Anlamak İçin
KİTABIN YAZARI Noel MALCOLM / Çeviren : Özden ARIKAN
YAYINEVİ VE ADRESİ Sabah Kitapçılık / İSTANBUL
BASIM TARİHİ 1998
KİTABIN YAYIM MAKSADI Bilgilendirme (Olaylar ve İnsanlar Dizisi)
KİTABIN ÖZETİ :
1. KOSOVA
Tarih boyunca Avrupa’nın kültür kavşaklarından birisi olan Kosova, bugün Balkanlar’da çözülmesi zor bir sorun yumağı haline gelmiş durumdadır. Yüzyıllarca Kosova’da bir çok savaş yaşanmış olmasına karşın, yakın zamanlara kadar bunların hiçbiri Arnavutlarla Sırplar arasında olduğu şekilde bir etnik çatışma niteliği almamıştır. Yüzyıllarca iç içe yaşamış bu iki halkın son yıllarda birbirlerine nasıl bu kadar düşman oldukları tarihçilerin bile çözemediği bir problemdir. Burada yazar, eğer Avrupa’nın göbeğinde tarihin en korkunç insan hakları ihlallerini meydana getiren bu bölgedeki sorunların bir an önce çözüme kavuşturulmaması durumunda, Kosova’nın korkunç bir yıkıma ve katliama sahne olacağı öngörüsünde bulunmaktadır.
Geçmişte iç içe yaşamış bu iki halk (Sırplar ve Arnavutlar) bugün birbirlerine düşmanca duygular beslemektedir. Arnavutlar, Belgrad’ın otoritesini tanımazken, Sırplar da Kosova’nın Sırbistan’a ait olduğunu öne sürmektedirler. Bu amansız çekişmede iki tarafın da tarihsel iddiaların, yer yer de fantazi ve kendi mitolojilerinin içinde kaybolup gittikleri gözlemlenmektedir.
Kosova’da yaşanan savaş konusunda, Batıda yaygın olarak kabul edilen görüş, anlaşmazlıkların, güçlü bir etnik nefretin doğurduğu etnik çatışmalar biçiminde olduğuydu. Fakat yazar, meselenin tarihsel niteliğini incelemeye başladığında, etnik ya da dinsel nefret düşüncesine dayalı iddiaların giderek inandırıcılığını yitirdiğini görmüş ve savaşın sıradan siviller değil, yukarıdan yönlendirilen silahlı güçler tarafından başlatılmış olduğuna dikkat çekmiştir.
Bu kısa girişten sonra meselenin tarihsel gelişimine göz gezdiriliyor:
“Yugoslavya bunalımı Kosova’da başladı ve Kosova’da bitecek.” Eski Yugoslavya’nın hemen her yerinde bu söz tekrarlanmaktadır; hatta çatışmada taraf olanların üzerinde anlaştığı tek nokta budur. Söz konusu olan diğer anlaşma sonuçları arasında, özerklik, taksim ve bağımsızlık da vardır. Bu sonuçlara varmak için taraflar sivil antlaşmalardan ve barışçı müzakerelerden iç savaşa kadar bütün yolları deneyeceklerini söylemektedirler. Fakat bütün tarafların kabul ettiği bir nokta vardır ki, o da Kosova sorununun, Balkanlar’daki bütün politik çatışmaların en zorlularından biri olduğudur. Ayrıca bölgede yaşanan insan hakları ihlalleri de Avrupa’daki örnekleri arasında en ağırlarındandır.
Hırvatistan ile Bosna’da yakın dönemde yaşanan savaş konusunda Batıda yaygın olarak kabul gören görüş, tarihin derinliklerinden gelen etnik nefretin patlamasıyla bir çatışmanın ortaya çıktığı şeklindedir. Bu yaklaşım özü itibariyle yanlıştır, çünkü, savaşın sıradan siviller arasında olmayıp yukarıdan yönlendirilen silahlı kuvvetler tarafından başlatılmış olduğu gözardı edilmektedir. Bu iki taraf arasında az da olsa etnik karakter gösteren yegane savaş 2 nci Dünya Savaşı olmuştur.
Kosova’daki bu çatışma acaba etnik kökene dayanan bir çatışma mıdır? İlk bakışta bu böyle görünmektedir. Temel ayrılık, en başta ve kelimenin tam anlamıyla etnik bir ayrılıktır: Bosna halklarının hepsi Slav olup aynı dili konuştuğu halde, Sırplar ile Arnavutlar dil bakımından tamamen ayrıdır. Dildeki farklılığın yanında dinsel temellere dayanan bir çok farklılık vardır. İki halk hem dil, hem de dinle birbirinden ayrılıyorsa, birinci dereceden bir çatışma için bütün şartlar hazır görünmektedir.
Ancak meselenin özüne inildiğinde tarihten geldiğine inanılan etnik ya da dinsel nefret düşüncesi giderek inandırıcılığını yitirir. Arnavutlar arasında İslami bir politik harekete rastlanmaz. Bugünkü politik durumda dinin bir etken olduğundan söz edilebilirse bile bu esas olarak Ortodoks taraf için geçirlidir. Ortodokslar ‘kutsal Sırp çıkarlarını’ korumak amacıyla sık sık dinsel retoriğe başvururlar.
Bölgenin geçmişine göz attığımızda, etnik çatışma tezinin çok dikkatli incelenmesi gereken bir iddia olduğu görülmektedir. Yüzyıllarca Kosova’da bir çok savaş yaşanmış fakat aşağı yukarı son yüz yıla kadar bunların hiçbirisi Arnavutlarla Sırplar arasında bir etnik çatışma niteliğinde olmamıştır. Bu iki halk, 1939’da Kosova’da yapılan savaşta müttefik olarak omuz omuza çarpışmıştı. Avusturya ordusu Kosova’yı işgal edince hem Sırplar, hem Arnavutlar aynı safta yer olarak işgalcilere karşı omuz omuza çarpışmışlardır. Anlaşılacağı üzere günümüz tarihçileri o dönemin kayıtlarını incelerken bu iki halkı birbirinden ayırmada oldukça zorlanmışlardır.
Bunları anlatmaktaki amaç Kosova’nın karşılıklı bir iyiniyet ülkesi olduğunu ima etmek değildir. 18 ve 19 ncu yüzyıllarda bölgede hüküm süren koşullar Müslüman Arnavut köylülerin ezilmesine yol açmaktaydı. Ortodoks Sırplar ile Müslüman Arnavutlar arasındaki ayrımı daha genel ve sistemli bir çatışmaya dönüştüren asıl olay, 19 ncu yüzyılda Balkanlar’da Slav Hıristiyan devletleri boy gösterip yayılırken meselenin politikleşmesi olmuştur. 16 ve 17 nci yüzyıldaki Kosova savaşını çıkaran sebep, Rusya’nın Priştine ve Mitravica’da kendilerini temsil eden yöneticiler aracılığıyla yerli Arnavutlar arasına yeni kuşku ve husumet tohumları ekmesi ve bunun üzerine bölgenin karışması olmuştur. Hepsinden önemlisi de Sırbistan ve Karadağ hükümetlerinin 1912’de Kosova’yı ele geçirir geçirmez tepeden dayattığı politikalar, bölgede daha önce hiç görülmemiş bir ölçekte sistemli düşmanlık ve nefret yaratmıştır.
Arnavutlar açısından bakıldığında Sırbistan-Karadağ yönetiminin dayatılması, Avrupalı Hıristiyan güçlerce fethedilip kolonileştirilen diğer bütün ülkelerdeki halkların (sözgelimi Fransız yönetimi altındaki Cezayirlilerin veya Rus yönetimi altındaki Çeçenlerin) yaşadığı deneyimlerden farksızdır. Kosova tarihinin bu dönemi pek çok yönüyle “kolonici” modele tam anlamıyla uymaktadır.
Ancak Sırplar açısından bakınca 1912’de yaşanan olaylar çok farklı bir düşünce kalıbına göre anlaşılacaktır: esir edilmiş bir nüfusu (Kosova Sırplarını) yabancı bir imparatorluk gücünden (Türklerden) kurtarma uğruna verilen savaşın nihai örneğidir bu.
O zamanlar Sırp hükümeti, kendi davasını yaygınlaştırarak hakim görüş haline getirmek için epeyce uğraşır. 1913 yılında Belgrad’ın büyük güçlere gönderdiği memorandumla Kosova’daki Sırp yönetimini haklı göstermek amacıyla üç gerekçe sıralanmaktadır:
a. Daha uygar olan toplumun manevi hakkı,
b. Bölgenin, Sırp-Ortodoks kilisesine bağlı patriklik binaları içermesinden ve zaten bir
zamanlar ortaçağ Sırp imparatorluğuna bağlı olmasından kaynaklanan tarihi hak,
c. Kosova’daki Sırp nüfusun çoğunluk oluşturmasına dayanan bir tür etnogratik hak.
Bu üç argümandan ilki Kosova’daki Sırp (daha sonra Yugoslav) rejiminin fiilen sergilediği davranışlarla hızla geçerliliğini yitirmiştir. (Sırpların yapmış olduğu katliamlar ve insan hakları ihlalleri, daha uygar olan toplumun manevi hakkı maddesini tamamen ortadan kaldırmaktadır.)
İkinci maddede belirtilen dinsel bir tarihi hak kavramı ise abartılı bir ifadedir; nitekim Doğu Ortodoksluğu da dahil olmak üzere Hıristiyanlığın hiçbir biçiminde Kudüs’ün Yahudilerce kutsal sayılması gibi ortak rol oynayan bir bölge bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen Sırp memorandumunun yer verdiği üç argümandan üçüncüsü, yani etnografik hak ile ilgili olanı, Kosova üzerine yazılmış bütün tarihsel metinlerin başına en çok bela olandır. Kısaca Kosova’daki Sırp nüfusunun çoğunluğunu onaylayacak veya tasdikleyecek tarihi bir bulgu yoktur.
Bu kitapta anlatılan ve amaçlanan, Kosova bunalımı için ortaya atılmış çözüm önerilerinin hiçbiri lehine veya aleyhine sonuçlara varmak değildir. Bölgedeki Arnavutların bir şekilde kendi kendini yönetmesi dışarıdan bakan gözlemcilerin hemen hemen tümüne gerekli ve haklı görünmektedir. Yani tarihçiler ve politikacılar Arnavutların kendi içlerinde kendi kendilerini yönetmelerinin gerekli olduğunda hem fikirdirler. Ancak denenecek bir çok farklı yol bulunabilir.
Öte yandan Sırbistan’ın da kesintisiz bir tarihi yoktur. Kosova yüzlerce yıl boyunca Sırbistan’a bağlı olmadan yaşamıştır. Çünkü bağlanacağı bir Sırbistan mevcut olmamıştır.
Yine etnik coğrafya açısından bakacak olursak Bosna olgusu Kosova’dan çok farklıdır. Bosna nüfusunu meydana getiren üç halk karmaşık bir şekilde bir arada yaşayarak etnik-dinsel bir mozaik oluşturmuştur. Çoğu bölgede mutlak bir çoğunluk grubu yoktur. Öte yandan Kosova Balkanlar’daki her türden standarda göre etnik açıdan homojen insanların meydana getirdiği pekişmiş bir kitle tanımının örneğini oluşturur. Kendi başına etnik homojenlik, devlet olmak için gerekli ve yeterli değildir ama; irili ufaklı bir çok devletin kuruluşunda doğal bir başlangıç noktası olmuştur. Bosna ya da Hırvatistan Sırplarının kendilerine yeni, yapay olarak homojenleştirilmiş etnik bölgeler kurmasını savunan Sırp politikacıların, zaten Kosova nüfusunun kabaca %90’ını meydana getiren Arnavutların iddialarına karşı çıkmaya hakları olamaz.
2. HARİTADA YOL BULMA: COĞRAFİ YERLER, ADLAR VE HALKLAR
19 ncu yüzyıl başlarına kadar Kosova dünya literatüründe pek tanınmayan bir bölge olarak kalmıştır. Batılıların Kosova’ya ait coğrafi bilgileri birkaç anayol ve dağ isminden ibaret bulunurken bölgeyi gösteren Avrupa haritaları 19 ncu yüzyılın ortalarına kadar hala birçok önemli hata içermekteydi.
Osmanlı hakimiyetinin son döneminde, Kosova’nın erişilmesi ve girilmesi zor bir bölge halinde bulunmasının sebebi politik etmenlerdir. Çünkü bu dönemde, bölgede kronik bir karışıklık, şiddetli isyanlar ve yönetime bağlı güçlerin bunlardan bile daha çok şiddet içeren isyan bastırma çabaları hüküm sürmekteydi.
Kosova’nın tarih boyu hep önem taşımasının nedenlerinden biri coğrafyaya daha doğrusu jeolojiye dayanır. Özellikle bölgenin doğu yarısı için geçerlidir bu. Burası bütün güneydoğu Avrupa’nın mineral bakımından en zengin bölgesidir. 1920’lerde bir Britanya şirketinin geliştirdiği Trepça madeni savaştan sonra Avrupa’nın en büyük kurşun ve çinko kaynağı durumuna gelmişti. Ayrıca ülkenin magnezit üretiminin yarısı burada gerçekleştirilmekteydi. Yugoslavya dünyanın üçüncü büyük magnezit üreticisidir. Batı Kosova’daki krom ve boksit yatakları da büyük önem taşır. Bölgede bir miktar bakır ve demir cevherinin yanısıra kömür yatakları da yer alır.
Kosova’nın maden ve mineral zenginlikleri Romalılardan tutun da Nazilere kadar bir çok fetih ordusunun hedefi haline getirmiştir. 1941’de Yugoslavya’yı işgal eden Hitler, burayı işgal bölgelerine ayırırken, Alman işgal bölgesinin bu zengin maden yatakları ve bu madenleri işleyen fabrikaları içine almasını sağlamaya dikkat etmiştir.
3. KÖKENLER: SIRPLAR, ARNAVUTLAR VE VALAHLAR
İlk Slavların Balkanlara gelişiyle ilgili çoğu ayrıntı net olmasa da belli başlı olaylar bilinmektedir. Sırplar Slav ırkına büyük ölçüde akrabadır ve Hırvatlar ile birlikte Slav kabileleri arasında en büyük topluluklar arasında bulunmaktaydılar.
Tarihçiler Sırpların kökenini Slavlara, Slav ırkının kökeninin ise ilkel bir topluluk olan Valahlara dayandırırlar. Valahların kökeni hakkında gün ışığına çıkmış çok az bilgi vardır. Arnavutların kökeni hakkında ise iki teori vardır. Bu iki teori de birbiriyle çelişen iddialardan öteye gidememiştir. Sonuçta Sırplar ve Arnavutların kökenleri hakkında tarihçiler kesin bulgularla konuşamamakta, dolayısıyla da her grubun mensubu kendilerine en yakın ve çıkarlarına en uygun düşen teorileri benimsemektedirler.
4. ORTAÇAĞDA PRES LAZER ÖNCESİ KOSOVA:850’LERDEN 1380’LERE;
Ortaçağ Kosova’sında Arnavutların ancak bir azınlık oluşturduğu çoğu köy ve kasabanın Slav adları taşıdığı tarihçiler tarafından bilinen bir gerçektir. 14 ncü yüzyıldan 19 ncu yüzyılın sonlarına kadar Balkanlar’da birçok savaş meydana gelmiş ve çok sayıda insan ölmüştür. Bu savaşlar sırasında Sırpların tarihinde önemli yer tutan göç olayları yaşanmış ve Sırplar değişik Balkan ülkelerine topluluklar halinde göç etmiştir.
18 nci yüzyılın ortalarında Balkanlar’da göçlerin etkisiyle yeni topluluklar oluşmuş ve bunların içinde Çingeneler ve Yahudiler önemli bir potansiyel meydana getirmiştir.
Balkan savaşları Balkan ülkelerinin kendi aralarındaki düşmanlıkların ve birbirlerine besledikleri kinin etkisiyle patlak vermiştir. Dünyayı büyük bunalımlara sürükleyen 1 nci Dünya Savaşı yine Sırpların yüzünden çıkmıştır. Bir Sırp milliyetçisin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtını öldürmesi zaten kritik olan dengeleri bozmuş ve 1 nci Dünya Savaşı çıkmıştır.
2 nci Dünya Savaşı sırasında ise Alman orduları bölgeyi işgal etmiş ve Kosova’yı üç bölgeye ayırmıştır. Savaştan ve dengelerin yeniden kurulmasından sonra Balkanlar fırtına öncesi bir sessizliğe bürünmüş ve tarihinde hiç olmadığı kadar sakin bir hayat sürmüştür; ta ki 1981 yılına kadar: 1981 yılında Priştine Üniversitesi’nde başlayan öğrenci hareketleri ve protestolar Balkanlar’ın yeniden karışmasına neden olmuştur.
Bu olaylar dalga dalga yayılarak Sırplarla Arnavutlar arasında etnik bir savaşa dönüşmüştür. Bu savaşta Sırpların bir etnik temizlik planını adım adım uyguladıkları ve kendilerini haklı çıkarmak için Batılı devleri de arkasına alıp bir çok hileye başvurdukları bilinçli tarihçiler tarafından çoktan fark edilmiştir bile.
Bu etnik temizlik esnasında Sırp lider Miloseviç Kosova sorununu sömürerek kısa zamanda ulusal bir lider haline gelmiştir. Kosova Arnavutlarının Miloseviç başkanlığındaki Sırplar tarafından 1990’lardan beri insan hakkı ihlallerinin yeterli bir dokümanını çıkarmak için bu kitaba birkaç yüz sayfa daha eklemek gerekir.
Sırbistan’ın toprak genişletmek amacıyla Nisan 1992’de Bosna’ya savaş açmasıyla Kosova’daki Arnavutların durumu da iyice kötüye gitmeye başlamıştı. Bosna’daki savaşın bitmesi Kosova’daki bunalımı sona erdirememiştir. Sırpların şovenist milliyetçi duyguları tüm olanlardan sonra hala devam etmektedir; sıradan Sırplar Kosova hakkında daha eleştirel düşünmeyi öğrendiklerinde bütün Kosova ve Sırbistan hakları bundan yarar sağlayacak, üstelik Sırpların sağladığı yarar daha da az olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder