Kan Davası

KİTABUN ADI :KAN DAVASI
KİTABIN YAZARI :REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ :İNKILÂP KİTABEVİ
Ankara Caddesi, No:95 Sirkeci 34410
İSTANBUL
BASIM TARİHİ :1997



KİTABIN KONUSU

Öç alma duygularındankaynaklanarak işlenen cinayetleri ele alır. Toplumun gerçeklerini yüreklilikle sergileyebilen, akıcı, sürükleyici bir eser. İyileşmeyen bir yarnın ilginç ve ürpertici bir serüveni. Yıllardan beri süre gelen bir kan davasını sonu.


KİTABIN ÖZETİ

Bozova ilnde otuz yıldır görülmemiş bir kış ayı hüküm sürmektedir. Ova köyleri karlar altında kaybolmuştur.

Havanın azıp kudurduğu gecelerden birinde Toygar ilçesinin viran bir evi önünde bir katır durur. Katırın üstünden heyulâ gibi bir adam iner. Evin kapısını vurur ve içeri girmeye çalışır. Fakat içerden çıkan hafif yaşlıca bir adam çikar ve ona karşı koyar. Yabancı adam Toygar doktorunu aradığını söyler.Fakat yaşlı adam doktorun ölümcül bir yarayla cebelleştiği gerekcesiyle ona karşı koyar . O sırada arka kapıdan doktor çıkar. Adama yarasını göstererek gitmesini söyler. Fakat adam inatçıdır. Doktor yaraya cerrahî bir müdahale gerektğini, yollar kapalı olduğu için ölmeyi beklediğini söyler. Oysa ülkenin en başarılı cerrahlarından biri olabileceğini ;bir görev uğruna bu dağ başına çıktığını söyler.
Yabancı en sonunda adamı sakinleştirir ve eğer bir ideal uğruna buralara geldiyse pes etmemesi gerektiğini söyler. Üzerindeki paltoyu çıkararak göğüsünden karnına kadar uzanan derin yara izini gösterir. Bu yarayı bir savaşda aldığını ve bir dereye yuvarlandığını fakat ölmediğini ve kendi kendini nasıl tedavi ettiğini anlatır. Doktor sonunda kabul eder. O gece uzun süren bir operasyonun ardından doktor artık kurtulmuştur.

Doktor adama kim olduğunu hayat hikayesini dinlemek istediğini söyler. Adam doktora adının Ömer olduğunu ve çevre köylerden birinde öğretmenlik yaptığını söyledikten sonra anlatmaya başlar :
Beş yıl önce bir asker treniyle bir vilayetten geçiyorlardı. Bayram günüydü. Etfına bakınarak bayram manzaralarını izliyordu. Yanına üç-beş yaşlarında bir çocuk yaklaşır ve ’Sana su getitiriyim mi ben ‘ diye sorar. Ömer daha önce hiç bir çocuğu kendisine bu kadar yakın hissetmez. Kabul eder ve suyu alarak içer. Kız daha sonra kazağının iç cebinden bir kese alır ve üç tane ceviz çıkararak Ömer’e uzatır. Bu Ömer’in çok hoşuna gitmiştir. Kızı omuzlarına bindirerek baba-kız gibi bayram gezmesine çıkarlar. Ömer kıa önce bir bluz alır sonra çıplak ayaklarına bir çift patik alır. Gördükleri her işportacıdan ceviz kuru üzüm… Birden trenin düdüğü ötmeye başlar. Ömer kızı istasyonun ortasında bırakarak trene biner. Fakat tren hareket etmeye başlayınca yaptığı hatayı anlayarak trenin arka kompartumanlarına doğru koşmaya başlar.Kızda trenin arkasından…

Artık Ömer muharebe sahasındadır ve yurda sızmakta olan kaçaklarla çatışmaktadırlar. Çatışma sırasın da yaralanır ve göğsünde ki derin yara izi bu muharebeden hatıra kalmıştır.
Gözlerini günler sonra bir hastahanede açar. Günlerdir herşeyden habnersiz uyumaktadır. Diğer hastalar ve doktorların da söylediğine göre durmadan ‘kızım kızım’ diye sayıklamıştır.
Aradan bşrkaç ay geçince Ömer taburcu olur. Nihayet seferberlik sona ermiştir. Ömer trene biner ve nereye gittiğini bilmeden geçtikleri ağaçları, evleri, köyleri izlemeye koyulur. Ne bir evi ne babası ne de anası vardır.

Kendi çocukluğunu hatırlar. Bozulmuş bir ordunun arkasından nereye gittiklerini bilmeden günler boyu ordan oraya intikal etmişler. Onlarla beraber ağaç kovuklarında veye çukurların içinde yatmışlar. Askerlerden artan yemek kırıntılarını köpeklerle kapışmışlar. Sonra bu çocuklar alınarak askeri okullara yerleştirilirler. Fakat bir süre sonra Ömer’de bir farklılık olduğunu anlayıp öğretmen okuluna gönderirler. O zamanlardan Ömer’e sadece çizdiği bir kaç kara kalem çalışması kalıyor. Öğretmen okulunda Ömer sanki toprağından koparılmış gibi oluyor. Yeni arkadaşlarının anneleri,babalarıve kendilerine has eğlenceleri vardır.
Ağaçları izlerken birden gene Bozova’dan geçtiğini farkeder. Trenden inerek o küçük çocuğu aramaya karar verir. Yolda ki çocuklara ve gödüğü postacılara sorarken arkasından biri ona seslenir. Seslenen adam Murat Beydi. Murat Bey’Ie yine bir savaş esnasında tanımıştı. Murat Bey bir ziraat mühendisiydi.
Murat ve Ferhat dinleyip anladıktan sonra Ömer’e kızı bulmakiçin yardım etmeye karar verir. Ömer’de onlarla beraber ilçeyi gezmeye başlar. Birgün yolu mahkemeye düşer ve orda Yukarı Sazan Köyü’nden birkaç kişinin yargılandığını görür. Söylenenlere göre bu köyden ya katil çıkar ya da şaki. Köylüler ağır bir şekilde cezalandırılırlar. Ömer köylülerin resmini çizerken yanına köyün öğretmeni yaklaşarak resimlere bakmaya başlar ve çok beğenir. Öğretmen Ömer’le arkadaş olmuştur. Sohbet etmeye başlarlarlar. Kadın Yukarı Sazanlılar’ın yaptığı kötülükleri anlatmaya başlar. Birzamanlar iki köyün arasına siperlerin kazıldığını ve bu davanın adeta bir meydan muharebesine döndüğünü ve iki köyden bir çok yaralı ve ölünün olduğunu söyler. Ömer böyle şeylere alışıktır ama yine de garip gelir.

Murat veÖmer’in yolu Aşağı sazan köyünden geçer. Bir kahveye girerek çay içerler. Tam köyden ayrılacakken köyün meydanına köylülerin biriktiğini görür . söylenenlere göre Yukarı Sazanlı’lar bir otobüsü soymuş ve soyulanlar arasında ilçenin mebuslarından biri ve Bozova Belediye Reis’I de var.
Ömer yanına aldığı iki jandarma eri ve Osman adında bir köylü ile soyguncuları yakalar. Fakat bu soyguncular diğerlerinden normal soygunculardan farklıdır. Soguncular yaşları beş ve on sekiz arasında değişen çocuklardan oluşmakta idi. Çetenin lideri Müslim adında on sekiz yaşların da bir çocuktu. Müslim’in yardımcısı ise Çürük Ali’ydi. Bi de en kçük eleman olan Bacak vardı.
Ömer hepsini toplayarak Aşağı Sazan’a indirir. Köylüler , belediye reisi ve ilçenin mebusu küçük çocukları affetmesine rağmen en azından Müslim ve Çürük Ali’nin cezalandırılmasını ister. Ömer ise eğer bütün çocukları verir iseler onları Yukarı Sazana çıkararak bir okul kurabileceğini söyler.
Ömer çocukları, Murat ve Ferhat’I alarak yola koyulur . sonun da Leylek oğlu’nun kalesine ulaşır. Köyün kahvesine gider ve bir bardak çay içer köylünün bakışları onda sevilmediği hissini uyandırır. Köyün yanık yüzlü bir muhtarı vardır. Ayrıca bi de köyün ilri gelen yaşlılarından Hacı Rüstem.

Ömer köyde Fettah isminde bir kişi ile tanışıyor. Fettah muhtarın yeğenidir ve babası genç yeaşta öldüğü için onu muhtar büyütür. Fettah Aşağı sazan sözünü duyunca deliye dönüyor. Ömer köyün ele başlrından birini bulduğuğunğ anlıyor. Fettah’ın evi Aşağı Sazan’a bakan dik bir yamaçta kurulu ve Fettah her gece saatlerce orada nöbet tutarak her saniye onları gözetliyor.

Kış gelip çatıyor. Köyde bir kıtlık baş gösteriyor. Ömer çoğu köylüyü okulun erzaklarıyla besliyor. Zengin bir adam olmasına rağmen Hacı Rüstem bile orada ki yiyeceklerden yaralanıyor. Murat Bey’in erzak takviyesine rağmen açık kapanmıyor ve sonunda okulun erzağıda bitiyor. Ömer ve öğrenciler ava çıkıyor , eğer avlanamazlarsa buldukları böcekleri yiyorlar.
Zübeyir ve Kamber bir gün dayanamayarak Hacı Rüstem’in evinden bir çuvcal mısır çalıyorlar. Bu ortaya çıkınca Hacı küçük şakilerden şüphelendiğini söylüyor. Ömer Müslim’ei görevlendirerek hırsızı buluyor ve Hacı Rüstem’in evine götürüyor.hacı Rüstem orda Ömer’I ve çocukları aşağılayıcı sözler kullanıyor. Buna dayanamayan Müslim evden kaçıyor ve . birkaçgün sonra döndüğün de artık Ömer’e biraz kırkındır ve fazla konuşmaz.
Hava biraz durulunca Ömer Murat’a haber yollar. Köyün durumunu anlatır ve erzak ister. Murat Bey Bozova, İstanbul ve Ankara’da yardım kampanyaları düzenler. Yardımlar köye akmaya başlar ve köy kurtulur.
Yaz geldiğin de devlet okulun dağıtılmasını ve kimsesiz çocukların kendilerine uygun bir işe verilmesini ister. Bunun üzerine Ömer okulda Bacak ile tek başına kalır. Murat, Ömer’I ziyarete gelir. Bir gün muhtar ve Fettah’la beraber yürürlerken, ayaklarının altında bir ışık belirir. Işğın içinde bazı görüntüler belirmeye başlar. Bacakları olmayan bir adam bir uçurumun yamacına yaklaşarak kurt gibi ulumaya başlar. Acaba bu bir kurt adam mıydı? Fakat Fettah ve muhtarın da gördüğünü farkedince görmemezlikten gelirler.

Murat,yanın Yukarı Sazan’a sporculardan iş adamlarından ve normal vatandaşlardan toplayarak köyü tanıtmak için bir gezi düzenler. Bütün konuklar bir hafta kadar eğlenipte dönme zamanı gelince hava aniden bozar ve bir fırtına kopar. Yağmur günler boyu aralıksız yağar. Hava biraz düzelir ve konuklar dışarı çıkar. Bu arada köylü meydana birikmiş ve üç adamın çevresine toplanmışlar. Biraz yaklaşıp baktıklarında adamların ikisinin diğerini kolarının arasında taşıdıkları anlaşılyor. Ömer buadamın ayaklarının olmadığını ve daha önce gördükleri kurt adam olduğunu farkediyor. Köylülerin arasından biri fırlayarak biri eğiliyor. Sonunda öcümüz alındı. Aşağı Sazanı sel bastı ve evlerin hepsi su altında, hertarafı insan boyu sular kaplamış diyor. Bunları duyan Ömer kafiledeki sporcuları ve kendi çocuklarınıda yanına alarak yardıma koşuyor. Dayanamayan Fettah da onları takip ediyor. Ömer köye gelince hemen Osman’a sarılıyor ve teselli etmeye çalışıyor. Fettah’a dönüp de barışın demeye kalmadan birbirlerine sarılıp öpüşüyorlar.

Sele sebep olan köyün yakınınden akan nehirdir. Osman köyün üst tarafında yükselen kayalıklar patlatılabilrse nehirin yönünü değiştireceğini vve köyün kurtulabileceğini anlatıyor. Ömer yaını Osman, Fettah, Müslim ve Çürük Ali’yi de yanına alarak oraya varıyor. Kayalıkları patlatıp köyü kurtarıyor fakat Osman, Fettah, Müslim veÇÜRÜK Ali hayatlarını kaybediyorlar.
Yukarı Sazanlı’larcenazelerini almak için köye gelip gittikçe iki köy arasında ki sular da biraz olsun soğumaya başlar. Ayrıca Ferhat Yukarı Sazan’dan bir kızla evlenmiş di.Ömer ise Aşağı Sazan’ın öğretmeniyle evlenmeye karavermişti.
Ömer hikâyesinin burada bittiğini ancak bu sefer de başlarına salgın belası musallat olmuştu.


KİTABIN ANA FİKRİ

İnsanlar nekada kötü olurlarsa olsunlar onların yüreklerinin köşesin de mutlaka iyi hisler ve temi duygular vardır. Önemli olan on ların bu huylarını açığa vurmaları için imkân ve ortam sağlamaktır.

KİTAPDAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ömer :Uzun boylu, esmer ve yakışıklı. Çok ciddi ve ideallerinden taviz vermez. Aynı zamanda resim çizmekte üzerine yok.
Murat Bey :Hayat dolu, şakacı ve yardım sever.
Ferhat :Biraz utangaç ve haysiyetine aşırı derecede düşkün.
Hacı Rüstem :Yaşlı, zeki, cimri ve biraz da yüzsüz.
Fettah :Sinirli, sinirli olmasına rağmen ailesine herzaman sağduyu ili yaklaşır. Fakat içi herzaman öç alma duygularıyla yanıp tutuşur.
Müslim :Az konuşan fakat öz konuşan, çevresindekilere nasıl davranması gerektiğini bilen, karakterli ve onurlu biridir.
Çürük Ali :Hangi ortamda olursa olsun ağzı çok güzel laf yapan,namusuna ve şrefine düşkün birisidir.


Ömer’in çocukları alarak onların hayatını kurtarması ve Yukarı Sazan gibi bir köyde onlara eğitim vererek ebeveyin olması her insanın cesaret edemeyeceği bir iştir.

KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ DÜŞÜNCELER


Yazar toplumun gerçeklerini yüreklilikle ele almış, akıcı bir şekilde ve sade bir dille yazmıştır.


KİTABIN YAZARI


Reşat Nuri GÜNTEKİN: 25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.

Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi

Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.

ESERLERİ

Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.

Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
Hikaye Kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930)
Gezi Yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)
Oyunları:Balıkesir Muhasebecisi (1953), Tanrıdağı Ziyafeti (1955)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kitabin hepsini okumak isterim mukemmel ben kitap kurduyum ve kitap coooooook guzelmis

Adsız dedi ki...

Olay halkalarını yazsa biri