KİTABIN ADI : Panorama
YAZAR : Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
YAYIN EVİ : İetişim Yayınları
YAYIN EVİ ADRESİ : İletişim yayıncılık AŞ. Klodfarer Cad. No:7 İletişim Hn Cağaloğlu-İST. Tel: 520 14 53-54-55
BASIM YILI :1987
KİTABIN KONUSU:
Düşünce ve eylem yönünden halk tarafından yapılmayan, gerçekleri sadece aydınların görebilidiği, Atatürk’ün halkın ona olan güveni sayesinde gerçekleştirdirdiği devrimin, bilinçli ve bilinçsiz halk kitleleri tarafından nasıl yorumlandığını anlatıyor.
KİTABIN ÖZETİ:
Türkiye’nin üzerine bir gölge düşmüş,karanlık kasvetli bir hava çökmüştür. Tüm herkes bunun farkındadır. Bir felaket hissi vardır.
Bu arada 2. Dünya Savaşı dedikoduları çıkmıştır.
Türkiye’de her fikirden ve karakterden insan vardır. Tahincizade Ahmet Efendi ve Servet Bey karanlık kafalı, taş yürekli, olaylardan bihaber, ilgisiz, gafil insanlardır.
Servet Bey, Banka İdare Meclis reisidir. Kızı Sevim, oğlu Nedim ve karısı ile beraber oldukça ileri bir standartlarda bir yaşam sürmektedir.
Halil Remzi Bey, Neşet Sabit gibi bir mebustur. Halil Remzi İnkîlap taraftarı, Atatürk’ü bizzat tanıyan dürüst bir politikacıdır. Meclisin donuklaşmasını ve havadaki değişimleri anlayamaz. İnklâp hareketleri 10 yaşındadır.
İnkılâp taraftarlarından başka, ona karşı olanlar da mevcuttur. Tahincizade Hacı Emin Efendi bunlardanbir tanesidir. Fes yasakalandıktansonra evinden hiç dışarı çıkmamıştır.
İnkılâp hareketleri, bir modernleşme olayı oalrak ele alınmasına rağmen bu modernleşmeyi yalnız yüzeysel bir şekilde uygulayan insanlar da vardır. “Lüküs Vali” lâkaplı Vali İhsan Turan Bey Ankara’ya gelen mebuslara şatafatlı bir karşılama töreni yapar ve aşırı ilgisi mebusları da sıkar. Bu mebuslardan biri olan Halil Ramiz’e oradaki gençler belediyenin iyi çalışmadığını söyleyerek şikayet ederler. Halil Ramiz ve Neşet Sabit salında tam olarak karışmamalarına rağmen seçimlere şahitlik ederler. Halil Ramiz kurulan tuzağın farkında değildir. Bu sırada Halil Ramiz, kasabasına iki köy arasındaki bir mera olayı için gönderilir. Bu olay Yanyalı Fazlı Bey olayı olarak da bilinir. Atikler Köyü’nün elinden meraları alınmaya çalışılır.
İstanbul’da iki sokak çocuğu; Pertev ve Ziver beraber düşüp kalkıyorlardır. Birgün Ziver bir çakı çalar, yakalanıp karakola götürülürler. Karakoldaki komiser Hamdi Bey onlarıbir güm karakolda tutar. Hamdi Bey de üç kere evlenmiş, üç karısı da ölmüş ve dadısıyla yaşayan bir insandır.
Servet Bey’in kızı Sevim plajdan eve dönerken bindiği taksinin şöförü tarafından tecavüze uğrar.
Dürüst bir memur olan Osman Nuri Bey, karısı Seniye Hanım, hukukta okuyan ama daha sonra gazetecilik yapacak olan oğlu Fuat Bey ve kızı Semra ile birlikte zor bir hayat yaşar. Osman Nuri Bey kirli işleri bilmediği ve çok namuslu olduğu için yükselemiyor, işten atılıyor, evi elinden alınıyor ve en sonunda vapurdan atlayarak intihar ediyor.
Diyarbakır’da görev yapan felsefe hocsı Ahmet Nazmi ile İzmir’de Dış Ticaret Ofisi Müdürü Cahit Halit iki yakın dostturlar ve sürekli mektuplaşırlar. Bunlar fikir ve tartışma mektuplarıdır. Bu mektuplarda; inkılâp olayını, halkın durumunu, yöntemlerin yanlışlığını, Lâiklik, Devletçilik ilkelerinin anlamlarını, Kemalizm’in temelini, asıl anlamını ve bunun gibi birçok kavramı ve olayı tartışırlar.
Halil Ramiz Ankara’ya döner. Gazetelerin bomboş olmasını, meclisin durgun havasını eleştirir. Partiye gittiğinde Genel Sekreter O’nu çağırır ve bir belediye seçimine karışmakla suçlar. Halil Ramiz kendini temize çıkaramaz.
Servet Bey’in kızının başına gelenler dedikodu konusu olmuştur.
Müteahhit Sırrı Bey heryerdeki resmi ve özel yapı müteahhitliğine burnunu sokup altından kalkamayacağı ihalelere girmiştir. Ona bazı işlerde yardımcı olan Mühendis Ragıp Bey ile konuşurlar.
Halil Ramiz gözden düşmüştür. Eski arkadaşları onu görmezlikden gelir, Neşet Sabit bir bakanlık kapabilmek için herşeyi yapabilecek durumdadır ve arkadaşının suçsuz olduğunu bildiği halde sesini çıkarmaz. Halil Ramiz parti divanı toplantısı yapılmasını ve kendini temize çıkarmayı ister. Ama “Söz hürriyeti hakkının kullanılması da birtakım bürokratik kayıtlara ve şartlara tabidir” bunu da bilir.
İnkılâp aleytarı Hcı Emin Efendi oğulları Nuri ve Tahir Beyler ile beraber yaşamaktadır. Kurban Bayramı gelmiştir ve kurban kesimini bizzat Hacı Emin Efendi yapar. Hacı Emin Efendi evden dışarı çıkmadığı için evdeki karısına , gelinlerine ve beslemeleri Fatma’ya türlü huysuzluklar yapar, Fatma’ya sarkıntılık eder.
Doktor Namık Ahmet , Halil Ramiz’in karıştığı ilerisürülen belediye seçmilerinde seçilen ama olaylar yüzünden kötü duruma düşen ve başkanlığı reddedilen doktordur. Yanında Gertrude adında Alman bir4 bayan hemşire çalışmaktadır. Namık Ahmet ço sıkıntılı ve gergindir. Bu sıkıntılar iş yaşamına yansımaktadır. Namık Ahmet hakkında türlü dedikodular çıkarılır.
İntihar eden Osman Bey’in oğlu Fuat Bey gittikçe ailesinden uzaklaşır. Zor şartlar onu da zorlar. Devletten iş aramayıp asın dünyasına girer. Fuat’ın evinin arkasındaki alanda bir kız çocuğu ile Pertev ve Ziver kavga ederler, Fuat onları ayırır.
Komiser Hamdi Bey yeniden evlenir. Bu dördüncü evliliğidir.
Müteahhit Sırrı Bey, Servet Bey ve ailsine yemek verir. Ragıp Bey de oradadır. Servet Bey son anda gelmekten vazgeçer, karısı ve çocuklarını yollar. Ragıp Bey gittikçe Sevim’e daha çok ilgi gösterir.
Cahit Halit ve Ahmet Nazmi mektuplaşmaya devam ederler. Fikirlerin müdaafası keyfiyetinin ancak şahısların müdaafası şartına bağlanıp kalmasını, yurtdışında yüksek eğitimler görüp gelen genç beyinlerin yurda geldiklerinde hizmet verecekleri alanlarda kendilerine yer bulamamalarını eleştirirler.
Muavim Niyazi Bey otuz yıllık memurluk hayatını çileyle, haksızlıkla, ezilmelerle geçirmiştir. Bir kooperatife yıllardır biriktirdiği parayı yatırır. Kooperatif Servet Bey’indir ve fos çıkar. Sırrı Bey iflas eder, bankaya çok fazla borcu vardır, Servet Bey onu korumaz, alacaklıları ve banka onu sıkıştırmaya başlar.
Servet Bey’in karısı, oğlu, kızı ve Ragıp dört aydır yurtdışındadırlar.
Emeti Nine’nin oğulları ve kocası savaşta şehit düşmüşlerdir. Gelini iki çocuğunu bırakarak kaçmıştır. Çocuklar büyüyünce ninelerine bakarlar. Köylerinde bir mera davası vardır. Atikler Köyü ile Kozaklar köyü arasındaki bu mera davasına Atikler Köyü adına Avukat Kenan Bey bakar. Dava kaybedilir, Kenan Bey ortadan kaybolur. Kozak Çiftliği’nin sahibi Yanyalı Fazlı Bey’dir.
Halil Ramiz’le Doktor Namık Ahmet bir araya gelirler. İkisinin ortak özelliği iftiraya uğramalarıdır. Neşet Sabit’in gerçek karakterinin farkına varırlar.
Hamdi Bey’in ruhsal sorunları vardır. Son karısı bunu ve diğer üç karısını gıdıklayarak öldürdüğünü farkeder.
Fuat Bey Yol Gazetesi’nde çevirmen olarak çalışmaya başlar. Orda çalışan Sırp çevirmeni ile Fuat Bey arasında Türkiye’nin durumu ile ilgili konuşmalar başlar. Fuat Bey bu konuşmalrdan sonra eve giderken peşine birinin takıldığını farkeder. Karşısına Pertev’in çıkmasını ister çünkü onla samimiyetleri ilerlemiştir.
Artık, İstanbul liselerinden birinde felsefe hocası olan Ahmet Nazmi ile Cahit Halit mektuplara devam ederler.
ANAFİKRİ:
Türk Devrimi’nin, Atatürk Devrimi’nin temelleri daha sağlam bir yere oturmuş değildir. Devrimin karşılaştığı tehlikeler vardır. Yüzeysel tedbirlerle yada aldatmacalarla Devrimin gerektiği kadar kök saldığını sanmak, bir aldanmadır.
KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Servet Bey: Banka İdare Meclis Reisi’dir.
Halil Ramiz Bey: Mebus, inkılâp taraftarı bir kişiliğe sahip.
Tahincizde Hacı Emin Efendi: İnkılâp karşıtı bir kişiliğe sahip, fes yasaklandıktan sonra evden dışarı çıkmıyor.
Vali İhsan Turan Bey: Lüküs vali lakaplı lı Ankara’dan gelen vali.
Avukat Kenan Bey: Meraları elinden alınmak istenen Atikler Köyü’nün avukatı.
Pertev ve Ziver: İki sokak çocuğu, beraber düşüp kalkıyorlar.
Komiser Hamdi Bey: Üç karısı da ölmüş, dadısıyla yaşıyor.
Sevim: Servet Bey’in kızı, plajdan dönerken taksi şöförü tarafından tecavüze uğruyor.
Osman Nuri Bey: Dürüst, namuslu, kirli işler yapmayan bir memur.
Fuat Bey: Osman Nuri Bey’in oğlu, hukuk okuyor, babası intihar ettikten sonra sorunlar yaşıyor.
Ahmet Nazmi: Felsefe hocası.
ŞAHSİ GÖRÜŞ:
Kitap, cumhuriyetin kuruluşundan sonraki yaşantıyı sade bir dille gözler önüne serdiği ve bu günlere nasıl gelindiği, kimlerin Atatürk Devrimi’ne bağlandığını ve kimlerin karşı çıktığını ve geri kalmışlığın toplumun düşünce yapısını nasıl etkilediğini gözler önüne serdiği okunması faydalıdır.
YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974)
Türk, romancı ve yazar. Romanlarında Türk toplumunun Tanzimat'tan bu yana çeşitli dönemlerdeki toplumsal gerçekliğini sergilemiştir.
27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa'da başladı. 1903'te İzmir İdadisi'ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır'a döndü, öğrenimini İskenderiye'deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908'de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirmedi. 1909'da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916'da tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. 1921'de Ankara'ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 1923'te Mardin, 1931'de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. 1932'de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934'te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935'te Prag, 1939'da La Haye, 1942'de Bern, 1949'da Tahran ve 1951'de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu.
Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler'in "sanat şahsî ve muhteremdir" görüşünü paylaştığı ve "sanat için sanat" yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında yapıtlarında belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet'in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet'in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920'lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955'ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır. Romanları arasında en önemli ve ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır.
Nur Baba, Karaosmanoğlu'nun ilk romanıdır. 1922'de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu'nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca'daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba'yı Euripides'in Bakkhalar'ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır. Roman, tekkenin şeyhiyle, evli bir kadın arasındaki tutkulu bir aşkın öyküsünü anlatır. İçki, müzik ve sevişmeyle sabahlara değin süren ayinler, Bektaşi töreleri ve tekke yaşamı kitapta büyük yer tutar. Bu ayinlerle Bakkhalar'in ayinleri arasında benzerlik bulan Karaosmanoğlu, romanın kadın kahramanı Nigâr'da cinsel aşktan mistik bir aşka geçişi göstermek istemiştir. Ancak okur için romanın ilginç yönü Bektaşilik'e ilişkin bilgiler olmuş ve bu yönü, yapıtın çok satılmasını sağladığı gibi Karaosmanoğlu'nun ününü de yaygınlaştırmıştır. Ancak Karaosmanoğlu Bektaşilik'in sırlarını açıklamak ve üstelik Bektaşilik'i küçük düşürmekle suçlandığı için romanın ilk ve ikinci baskılarına yazdığı "izah"larla bu suçlamalara karşı kendini savunmak gereğini duymuştur.
Bireyci sanattan vazgeçtikten sonra yazdığı ilk roman olan Kiralık Konak'ta Karaosmanoğlu, II. Meşrutiyet yıllarında Batılılaşma hareketinin yol açtığı değer kargaşasını, geleneklerden ve eski yaşam biçiminden ayrılışı ve kuşaklar arasındaki kopukluğu sergiler. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken, sonradan bilinçlenerek değişir, bireyin değil, toplumun önemli olduğunu anlar ve "milli ideal" denen bir sevdaya tutulur. Bu ideal geleceğin Türkiye'si ve ulusudur. Karaosmanoğlu romanın öbür kişilerini ve dolayısıyla toplumu, bu yeni bilince ulaşmış Hakkı Celis'in gözleriyle değerlendirir ve yargılar. Ona göre geleceğin Türkiye'sinde ne geçmişin Osmanlı'sının, ne Batı hayranlarının, ne de yurt sorunlarından habersiz, yalnızca sanata tapan bireyci aydınların yeri vardır. Romanın baş kişileri gerçi belli tiplere örnek olarak sunulmuşlardır, ama Karaosmanoğlu bunları çok yönlü bireyler olarak yaşatmayı amaçlar.
1942'de CHP Roman Armağanı'nda ikinciliği kazanmış olan Yaban, Karaosmanoğlu'nun en başarılı romanı sayılır. Anadolu köylüsünün gerçeklerini dile getirdiği ve Türk aydını ile köylüsü arasındaki uçurumu gözler önüne serdiği için övülmüştür. Ancak bazı eleştirmenler de Karaosmanoğlu'nu, köylüye tepeden bakmak ve onu hor görmekle suçlamışlardır. Kiralık Konak ile Sodom ve Gomore'de Osmanlı düşüncesini sürdürenlerle Batı hayranı alafranga sınıfın toplumdaki çürüyen organlar olarak nitelenmeleri gibi, Yaban'da da gerici Anadolu köylüsü yoz bir sınıf olarak sunulur. Yeni ulusu yaratmak görevi de vatanı kurtaracak olan aydınlara düşmektedir. Yaban hem Anadolu'yu ve köylüyü konu edinen ilk önemli roman olmasıyla hem de çirkin bir gerçekliği şiirsel bir üslupla dile getirmedeki başarısıyla Türk roman tarihinde saygın bir yere sahiptir.
Karaosmanoğlu toplumsal sorunlara belli bir siyasal açıdan eğilmiş bir romancı olmakla birlikte, bu sorunlara yaklaşımını elden geldiğince sanatsal bir düzeyde tutmaya çalışmıştır. Ona karşı yapılan eleştiriler daha çok romanlarının içeriğine ve bazen de diline yönelik olmuştur. Ruhsal çözümlemede, karakter yaratmada ve ele aldığı dönemin toplumsal gerçekliğini yansıtmadaki başarısı övgüyle karşılanmıştır.
YAPITLAR (başlıca): Roman: Kiralık Konak, 1922; Nur Baba, 1922; Hüküm Gecesi, 1927; Sodom ve Gomore, 1928; Yaban, 1932; Ankara, 1934; Bir Sürgün, 1937; Panaroma, 2 cilt, 1953-1954; Hep O Şarkı, 1956. Öykü: Bir Serencam, 1913; Rahmet, 1923; Milli Savaş Hikâyeleri, 1947. Anı: Zoraki Diplomat, 1955; Anamın Kitabı, 1957; Vatan Yolunda, 1958; Politikada 45 Yıl, 1968; Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 1969. Çeşitli: Bütün Eserleri (bibliyografya içerir), ilk 15 cilt, (ö.s.), A.Öskırımlı (yay.), 1977-1984.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder