KİTABIN ADI
Dağların Gözyaşları I. Cilt
KİTABIN YAZARI A. Necati Ulunay UCUZSATAR
YAYINEVİ VE ADRESİ
BASIM TARİHİ I. Baskı Kasım 1999
KİTABIN YAYIM MAKSADI Güneydoğu Ve Pkk’nın Gerçek Yüzü
KİTABIN ÖZETİ :
I. BÖLÜM.
İyi bir askeri ve tarih eğitimi almış olan A. Necati Ulunay UCUZSATAR; askeri eğitimini Dağ Komando Okulu, Kara Harp Akademisi, İngiltere Kraliyet Kurmay Koleji ve Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde tamamlamış olup, aynı zamanda da Marmara Üniversitesinde Tarih Bilimi dalında doktora yapmıştır.
Yurt içi ve yurt dışı birçok görevde bulunan UCUZSATAR, Dağların Gözyaşları I. Cilt’inde; geçmişte yaşayarak tecrübe edindiği ve tarihi gerçeklerle bütünleştirdiği PKK gerçeğini, bu gerçeğin arkasındaki iç ve dış güçleri ele almıştır.
Kitapta anlatılanları şu başlıklarda toplayabiliriz;
1. Eğitimsizlik, cehalet ve insanlara etkileri,
2. Dış güçlerin PKK ve Güneydoğu politikası,
3. Hükümetlerin uygulamış oldukları yanlış politikalar,
4. Ekonominin etkisi
Temelde amaç; özlü bir tarihi geçmişe sahip olan Türkler'in bölünmesi, parçalanması ve yutulmasıdır. Buradan yola çıkarak, ne zaman ki ülkeler ekonomik ve siyasi otoritelerini sağlam bir şekilde kuramamışlar, işte o zaman dış güçlerin diğer ülkeler üzerindeki uyguladıkları politikalar etkisini göstermeye başlamıştır. Hem de en feci ve acımasız bir şekilde. Dış güçler tarafından Güneydoğu’da kurulmak istenen Bağımsız Ermenistan ve Kürdistan Devleti ilk etapta sözde o bölgede yaşayan bir kesim insan grubu ve ırkına tanınması gereken bir hak gibi görünse de, daha sonraki dönemlerde böl, parçala, yut politikasının bir parçası olacaktır. Yani dış güçlerin rahat rahat kullanabilecekleri bir piyon... Bunun için yürütülen yol ise; o bölgede yaşayan halkı kullanarak onların cehaletlerinden, ekonomik durumlarından istifade ile birbirlerine ve devlete düşman kılarak izlenen yoldur.
Bu amaçla, görünüşte bize dost fakat gizli hesaplar yapılarak düşmanlığımızı yapan dış güçler vardır. PKK’ya kucak açmış, bu amaca hizmet edecek kişilere de maaş bağlamak ve destek vermek suretiyle bize en büyük kötülüğü yapmışlar, yapmaya da devam etmektedirler. Hatta kendi askeri güçlerini kullanarak PKK’lılara askeri ve siyasi eğitim bile vermişlerdir. Gayeleri ise kurulması düşünülen devleti kendi amaçları doğrultusunda kullanmak, yeri ve zamanı gelince Türkiye Cumhurtiyeti’nin başına bela kılmaktır. Bunun için de Ermeni, Suriye’li, küçük yaşta kaçırılıp yanlış eğitim verilmiş Güneydoğu’lu insanlar ve azınlık olarak da diğer ülkelerden görevlendirilen sapık ruhlu, akli dengesi bozuk insanlar kullanılmaktadır. Bu tür olayların arkasındaki güçler ise Fransa, İtalya, Almanya, Suriye ve Ermenistan gibi birtakım ülkelerdir.
Bu insanlara yer yer yurtiçi ve yurtdışın silahlı veya silahsız eylem yaptırmaktadırlar. Güneydoğu’da yaşayan masum insanların mallarına, canlarına ve ırzlarına tecavüz ederek, olumsuz bir şekilde vahşi yaşamlarını devam ettirmektedirler. Güneydoğu’da yapılan zalimane ve insanlık dışı, acımasız olayları ise dış kökenli, sapık ruhlu insanlar gerçekleştirmektedirler. Halbuki, yapılan bu olayların Kürt kökenli vatandaşlarımız tarafından yapıldığı şayiası yayılarak, Türk’ü Türk’e kırdırmak istemekte ve nifak tohumları saçmaktadırlar.
Tabii ki bu tür olaylar ve PKK Terör Örgütü hükümetlerin boşluklarından ve ekonomik olarak zor durumda olduğumuz zamanlarda zirve noktasına ulaşmıştır. Ne zaman hükümetler doğru politika izledi ve olayların üzerine gitti ise o zaman başarı sağlanmış ve halk desteğini çekmiştir. Asıl olması gereken iç politikada PKK’ya sağlanan yerel desteğin kesilmesi yönünde yapılacak olan hareketlerdir.
Bu politikayı şu şekilde güzel bir örnekle de açıklayabiliriz: birbirleri ile dost olarak yaşayıp geçinen ve refah seviyeleri çok yüksek olan iki komşu devletin topraklarında ve zenginliklerinde gözü olan üçüncü bir devlet olduğunu farzedelim. Bu üçüncü devletin kralı, kalleşçe bir plan hazırlar. Plan şöyledir; topraklarına göz koyduğu ülkelerin insanlarının kılığında olan ve dillerini konuşan iyi yetişmiş iki grup hazırlatır. İçinde her kesimden olan insan gruplarını o iki ülkeye gönderip, dost olan devletlerin birbirlerinin topraklarında gözü olduğunu ve bu sebepten dolayı da savaş hazırlıklarına giriştikleri dedikodusunu yayar. Bu dedikoduları çarşıda, pazarda, eğlence yerlerinde ve kalabalık olan birçok yerde yaparlar. Bir müddet sonra, bu şayialar kralların kulaklarına kadar ulaşır. Tedbirler alınmaya başlanmıştır. Amaç şudur; dost olan iki devlet birbirini savaşarak yıpratacak, birbirini kırıp geçiren iki ülke arasında bu üçüncü ülke arabuluculuk görevi üstlenecektir. Savaş için hazırlıklarını tamamlayan taraflar, bir fırsatını bulup savaşa başlarlar. Savaşmaktan bitap ve yorgun düşerler. Bir sürü kayıplar verirler, insanlar ölür. Bu arada her iki ülkeye de arabuluculuk yapmak üzere kalleşçe planlar yapan kral, şöyle bir teklifte bulunur; herhangi bir olumsuz durum karşısında onlarla beraber savaşması için ve aynı zamanda barış gücü olarak kendi askerlerinden oluşan birlikleri, o ülkelere gönderme teklifinde bulunur. Ve barışın olmasını istediğini, daha fazla kanın akıtılmamasını istediğini taraflara belirtir. Bu dostça olan tutumu, diğer devletler çok olumlu karşılar, arabuluculuğa sevinirler. Barış gücü olarak gönderilen birlikler, bir müddet sonra işgal gücüne dönüşürler ve her iki ülkeyi de işgal ederler. Her iki ülkeyi de işgal altına alan, Kral hükümdarlığını ilan eder. Kendi halkı huzur ve bolluk içinde yaşarken, diğer iki halk da cehaletin pençesine yenik düşerek, köle gibi kullanılırlar. Yani kısacası şu; suçsuz, günahsız arkadaşını sırtından vuran kişiyi de sırtından vurmaya hazırlanan üçüncü kişi. Buradan hareketle, Güneydoğu’da bulunan halkımızın ve insanların ikinci kişi olmayacak şekilde çaba göstermesi, hükümetin de bu tür olaylara meydan vermeyecek ekonomik ve sağlam iç politik tedbirler alması gerekir.
Cehalet ve eğitimsizlik tarihte de olduğu gibi, insan topluluklarının en büyük düşmanı olmuştur, olmaya da devam edecektir. Güneydoğu’da yaşayan insanlar dış güçlerin oyunlarına gelerek hükümetten ve ülkelerinden soğumuş, yapılan eziyetlerden dolayı yılmış ve küskün bir topluluk durumuna gelmişlerdir. Onlara maddi destek sağlayan ve karınlarını doyuran kişilerin oyunlarında rol almışlardır. Cehaletin bedeli her zamanki gibi ağır ve acımasız olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder