Kurtlar Sofrası

KİTABIN ADI KURTLAR SOFRASI
KİTABIN YAZARI Atilla İLHAN
YAYIN EVİ VE ADRESİ İŞ BANKASI yayınları
BASIMYILI 2002

1.KİTABIN KONUSU:
Toplumsal ilişkiler ve sorunlar ışığında ele alınan bireyler arası ilişkiler, Atilla İLHAN tarafından detaylı bir boyutla incelenerek işlenmiştir. Kitapta ülkedeki iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini gazeteci Mahmut Bey’in kişiliği de ele alınarak, yaşanan dönemi tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur.
2.KİTABINÖZETİ:
Mahmut Bey, üzerinde çalıştığı haberlerle ilgili olarak Katip Rıza ile görüşmek üzere randevulaşır. Fakat randevu yerine geldiğinde ortada katip yerine bir başkası ile karşılaşır. Kendisini Katip Rıza’nın gönderdiğini söyleyen kişi; kendisi ile gelmesini ister. Beraber giderken iki kişi daha ortaya çıkar ve üçü birlikte Mahmut Bey’in üzerine saldırırlar. Mahmut Bey, bir yolunu bulur ve aralarından kaçarak kurtulur. Mahmut Bey, Katip Rıza’ya ulaşamamıştır ve onu mutlaka bulması gerekmektedir. Buluşmayı önceden öğrenen gangster bozuntuları Katip Rıza’yı iyice benzetip bir köşeye atmış ve başına da üç nöbetçi bırakmışlardır.
Mahmut Bey Katip Rıza’nın izini bulur. Hemen bir plan yaparak Katip Rıza’yı gangsterlerin elinden kurtarır ve beraberce Beyazıt’ta Acem’in Sabahçı Kahvesi’nde soluğu alırlar.
Mahmut Bey sigarasını içerken aklından tek geçen şey Sezai YILMAZ’nın adresini bulmaktır. Ancak bu adam ve onun adresi sayesinde, birbiri ile ilgisi yokmuş gibi gözüken birçok olay çözülebilecek, aynı zamanda arsa spkülasyonuna ve inşaat yolsuzluklarına kadar birçok olayın perde arkası aydınlanacaktır. Katip Rıza intikamını almak için Yazmacı’nın adresini bulur. Mahmut’u bir düşüncedir alır. Böyle bir sırada İstanbuldan ayrılmak, gazeteyi ve Ümit’i bırakmak doğrumu diye uzun süre düşünür. Mahmut ERSOY tüm bu düşüncelerinden sıyrılarak İZMİR’e gitmeye karar verir.
Gazetenin diğer çalışanlarından Ragıp da tedirgindir. Akşamdan beri elini ayağını tutan onu dürüst bir iş sahibi etmeyen huzursuzluğun altında tevkif edilme korkusu bulunmaktadır. Siyasetin ne kadar çetrefilli bir iş olduğunu o zaman anlar. Ama gazetecilik iç güdüsü ile duyduğunu, gördüğünü yazmak istediği de vardır. Ona ters gelen taraf, sustuğu zaman korkuyor anlamının ortaya çıkmasıdır. Gazetede çıkan fıkranın konusu olan adam; iki defa haklı çıkması, üç defa yerinde tenkidi yüzünden yarın cezaevini boylayacak olursa korku düpedüz içine girmiş anlamına gelecek. Birden aklına Mahmut’un sözleri gelir.
- “ … sen bir iki seçimle her şeyin küt diye yoluna gireceğini mi sanıyordun? Yok be. Ragıp! Asıl çekişme bundan sonra başlayacak bu gelenler gidenlerden farklı olmadıkları, hatta belki daha kötü oldukları için, bütün ettikleri vaatlerin altından kalkmak isteyeceklerdir. Sen, ben karşılarına dikilmezsek, bunca gayreti, bir iyimserliğe harcamış olmaz mıyız?”
Kirli işlerin adamı İbrahim, iri ve ağır bulduğu suratındaki yuvarlak gözleri ile Mordohay’ı ve Seyit Sabri’yi etkisi altına alır. Mordohay’ı içten içe bir korku sarıyor. Seyit Sabri’nin baş eğdiyi bir fikre baş kaldırma ise, Mordohay’ın adeta vazifesidir. O kadar mı? Birisi nasıl kıpır kıpır koltuğunda ve dünyadaki yerinde kendisini rahatsız hisseder; Oysa öteki iğneli beşikte olsa bile, bir bulut kadar rahattır. Birisi nasıl küçük hesapların, buçuk liretlerin birkaç sıfırlı küstah çeklerin, büyük bonoların adamıdır. Mordohay’la iki çift lakırtı etmek sorunda kalırsanız, kendinizi gerek sosyal, gerekse entellektüel bakımdan hiç değilse size eşit bir kimse karşısında mı bulursunuz? Seyit Sabri, sakallarını tel tel gözümüzün camına batırarak, size mutlaka kapıcı muamelesi yapılacaktır. Ama birincisi Yiddiş ve İbranice dahil altı dil konuşurmuş. Konuşmakla da kalmaz, bütün bu dillerde yayımlanan kitapları bulur buluşturur, ipek böceği Sabri ile okurmuş.İkincisi ise yarım Fransızcası ve İngilizcesi ile gittiği ve gideceği herhangi bir yabancı ülkede, yemek listelerinden ve uçak tarifelerinden başka, hiçbir şeyi okumak külfetine katlanmazmış. İkisi de döviz kaçakçılığı yapar ama Yardımseverler Cemiyeti hesabına hayır işlenmiş gibi …
Gece sabaha karşı balıkçılar denizde başsız bir erkek cesedi bulurlar. Bir dizi araştırma sonucunda başsız bedenin Mahmut ERSOY’ a ait olduğu anlaşılır. Faili meşhul bir cinayet olarak kayıtlara geçer.
Mordohay ve Seyit Sabri’nin ellerini uzatmadığı köse, burunlarını sokmadığı delik kalmamıştır. Bir o uçtan, diğer uca, taa otuzlardan beri ithalat, ihracat derken, oluk oluk para akıtan bir kazanç değirmeni kuruvermişlerdir. Limanlardan gemiler mi kalkıyor? Sözün gelişi Hamburg limanında gemiler mi bekliyor? Marsilya’da Rıhtım işçileri kendilerini kamçılayıp simsiyah bir gemiye büyük kasalar mı yüklüyor? Her şey bu tırnaklarını kemiren Yahudi Mordohay MORDA için ! Bankalar caddesinde, Şişhane’ye en yakın, en müthiş üç binadan birisinin giriş kapısında beyaz mermer üzerine siyah harflerle “ Akın İş Hanı ” yazıyor. Bu han şirketin; Şirket Seyit Sabri ile Mordohay’ın malı. İbrahim CURA’nın hesaplarına göre, onlar sadece ithalat ve satış kârları üzerine yaşasalar, yıllık safi gelirleri bütün lükslerine yeter de artar bile. Oysa taban tabana zıt her halleri ve hareketleri ile birbirlerini iten bu iki adam Seyit Sabri ve Mordohay, yanlız bir noktada tartışmasız birleşiyorlar.: Daima daha çok kazanma ! Servet bir yerden sonra bütün dikişleri söküyor; ardından koşanları hep usul usul kanun dışında hem de fark ettirmeden beşeri olmayana götürüyor. Biri otuz beş yıllarında buhran sırasında, biri vergi zamanında, iki büyük iflas tehlikesi geçirdikten sonra firmasını kale gibi korumuş para avcısı iki canavar.
Bu canavarın işlerine burnunu sokanlar da Mahmut Bey gibi görüyorlar.
Mahmut ERSOY bir İnkilap çocuğuydu! Bir İnkilap Şeyhi idi.
Basını, diyor; parayla soysuzlaştırmak istiyor. Çünkü yanlız paranın kuvvetine inanıyorlar. Ahlak ölçülerini de yapan bu; saadet ölçülerini de. Daha çok kazanmak, daha zengin olmak için, iktidara mı gelmeli? Bunu açıklamaya kalkışan, ya besleyip evcilleştirecekler ya da kaba kuvvete başvurup, dize getirmeye çalışacaklar. Onların karşısında, her şeyden çok, halka ve fikirlere tutunmak gerekli. Halka ve devrimci fikirlere.
Bu böyle yürümez, Ümit! dedi. Bir şeyler yapmayı düşünmek gerek. Artık bir şeyler yapmayı düşünmek yeter, artık bir şeyler yapmak lazım. Gerekirse tehlikeli hatta ümitsiz, fakat sonrakilere örnek teşkil edebilecek, elle tutulur, gözle görülür hareketler! Onlar duruyorlar mı? Baksana çatal dişleri, çamurlu burunlarıyla, kurtlar gibi herşeyi göze alarak saldırıyorlar. Ete, ekmeğe, suya her şey onların pençeleri arasında kalıyor. Memleket bir kurt sofrasına döndü. Bu vaziyet karşısında, senin, benim, yapabileceğimiz pek fazla bir şey yok.
Fakat asıl, en önemli sözünü Ümit’i usulca öptükten sonra dudaklarını kulağına yaklaştırıp gizli bir aşk sözü gibi fısıltıyla söylemişti.
Memleket bir kurtlar sofrasına dönmüş ise isyan haktır.



3.KİTABIN ANA FİKRİ:
27 MAYIS öncesinde Türkiye’deki, iş çevrelerini, basın ve eğlence endüstrisini,gençlik kesiminin durumunu yansıtmış,bir memleketin nasıl kurtlar sofrası haline gelebileceği hakkında bize ders vermiştir.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ:
Mahmud Ersoy: Romanın kahramanı Kurtuluş Savaşı'na katılmış, Kuvayı Milliye ruhuyla dolu Hüsnü Faik Bey'in çıkardığı ve "1945'te diktatörlüğe ilk baş kaldıran gazetelerden" Birlik gazetesinde yazardır.
Zihni Keleşoğlu: Atatürk devrim ve ilkelerini yaşatmaya azimli bir kadronun karşısında cami yaptırarak para hırsını gizlemek, bağışlatmak isteyen bir tip
Hüsnü Faik Bey: Birlik gazetesi sahibi,Mahmud’un cinayetini aydınlatmasında Ümit’e yardım eden kişi.
Ümit: Keleşoğlu’nun ölmüş karısından doğma, Paris'te okumuş kızı,aynı zamanda Mahmud’un sevgilisi.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Bu kitap biraz da bizim halihazırda içinde bulunduğumuz milli durumu anlatıyo olması dolayısıyla zevkle okuyabileceğiniz bir hal alıyor. İnsanların içindeki para kazanma hırsının nasıl doruk noktasına çıkabileceğini ve bunun kendisine engel olmak isteyen insanlara nasıl zarar verebileceği hakkında güzel bir örnek teşkil ediyor.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:
1925 yılında İzmir’in Menemen İlçesi'nde doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı, gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'ndan, Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığı'na geldi (1973-1980). Çeşitli gazetelerde köşe yazarlığını sürdürdü (1968- ) (Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz, Güneş, Meydan)
1950’li yıllarda Vatan Gazetesi’nde sinema eleştirileri yazdı, senaryo yazarlığına başladı. Senaryolarında Ali Kaptanoğlu adını kullandı. Bel başlı filmleri: Yalnızlar Rıhtımı (Lütfi Akad), Ateşten Damlalar (Memduh Ün), Rıfat Diye Biri (Ertem Gönenç), Şoför Nebahat (Metin Erksan), Devlerin Öfkesi (Nevzat Pesen), Ver Elini İstanbul (Aydın Arakon). Şimdi İstanbul’da bağımsız yazar.
İlk şiiri Balıkçı Türküsü, Yeni Edebiyat Gazetesi'nde çıkmıştı (sayı: 23,1.10.1941), ilk düzyazısı ise (Kültürümüz Üzerine Düşünceler) Balıkesir’de yayınlanan Türk Dili Gazetesi’nde (29.10.1944). Duvar kitabına aldığı Cabbaroğlu Mehemmed şiirinin 1946 CHP Şiir Yarışması’nda ikincilik almasıyla tanındı. Şairliğinin ilk on yılını, destan boyutlarıyla ve duygusal, gergin bir hava içinde, İkinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı saran bezginlik çöküntülerini yansıtmaya adamıştı.
Zamanla (1955- ) toplumcu kollayışı bırakmamakla birlikte, tek insanın duygu dünyasından kesitler verdi; artistik abartmalarla ve yerli dünya görüşüne de yaslanarak, bireysel temaları işledi. Aynı gerginlik ve gerilim kendine özgü bir söz dizim ve hazinesiyle at başı, çarpıcı benzetmelerle zenginleşmiş romanlarında da görülür. Eleştiride uzun zaman toplumcu gerçekçilik ilkelerine bağlı kalmıştı.

Hiç yorum yok: