Kadın Pençesi

KİTABIN ADI:KADIN PENÇESİ
KİTABIN YAZARI:HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
YAYIN EVİ VE ADRESİ:İNKILÂP VE AKA KİATABEVLERİ KOLL. ŞTİ.ANKARA CADDESİ NO:95-İSTANBUL
BASIM YILI-YERİ:1980-İSTANBUL

1)KİTABIN KONUSU:İnsanlardan kendini soyutlayan ama önüne geçilmez bir ihtiyaç olan aşka boyun eğerek evlenmiş,fakat sevdiği kadın bunu terk edince dünyayla bağlarını koparan bir gencin hikayesini anlatıyor
2)KİTABIN ÖZETİ:Yazar iki arkadaşının teklifiyle bara gitmeye karar verir.Fakat bu teklifin altında başka bir maksat olduğunu anladığını belirten bakışlarla arkadaşlarını yoklayınca , bir üçüncü kişiden bahsettiler.Bu üçüncü kişi hakkında yazarın bildikleri şunlardı:Kolları ve bacakları vucüduna oranla daha uzun ,yüzü koyu sarı lekelerle dolu birisiydi.aynı zamanda bu genç çok duygusal , çok ince ve üzüntüye düşkün birisiydi.Fakat kendisinin hiç sevilmediği ve hiç bir zaman sevilmeyeceğine inanıyordu.Bu yüzden kendisini sürekli diğer insanlardan soyutluyordu.Fakat içinde bir türlü tatmin edilemeyen sevmek duygusunun önüne geçememiş ve sonunda patlama yaparak bir kızla evlenmişti.Evlendiği kız önceden zengin ama şimdi fakir olan bir âilenin kızı idi.Kız hala eski alışkanlıklarından vazgeçmemiş şaşa’lı bir hayat yaşamaya devam ediyordu.Bir müddet sonra gelen haberlere göre kadın kocasını terketmişti zaten.Beş aya sonra alınan haberlere göre kadı gece hayatına dakmış , barlarda sabahlara kadar eğlenip her gece başka bir erkeğin kollarında barı terk ediyormuş.Adam her gece kadının gittiği bara gidip şunun bunun kollarında dönen kadını izleyip,içiyormuş. Adam bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla her gece bara gidiyordu.Adamın hikayesi buydu.Arkadaşlarının öneri ise adamı bu lanet hayattan kurtarmaktı.Bunun için ikisininde bulunabileceği bara gittiler.Adam barda oturmuş bir köşeye içiyor, kadın ise genç bir adamın kollarında eğleniyordu.Bunlarda gidip adamın masasına oturdular.Fakat adam gözlerini kadından hiç ayırmıyordu.Kadın ile genç adam öpüşmek üzereyken bir şangırtı sesi ile irkildi herkes.Adam buna dayanamamış ,elindeki bardağı avuçunda parcalamıştı.Bunu gören kadın genç adamın kollarından koşarak gelip adamın karşısına oturdu ve rlindeki bir mendille elini sarmaya başladı. Bu arada adama bu gece misafiri olmasını teklif etti.Bunun üzerine yazar ve arkadaşları adamı kadını pençesinde bırakıp çekip , gittiler.
3)ANAFİKİR: Evlenmek ,hem toplumun temelini oluşturan âilenin temelleri atıldığı bir in için hem de bir insanın hayatını paylaşacağı bir eşi seçeceği için çok ciddi bir kurumdur.Bunun için evliliğe gereken önem verilmelidir.Böylelikle hem toplumdaki insanlar daha mutlu olurlar ve buna paralel olarak toplumun da huzuru artar.
4)YAZARIN KİTABI YAZDIĞI DÖNEM HAKKINDA BİLGİ:
Edebiyat-ı Cedide, II.Abdülhamit (hük. 1878-1909) devrinde, Servet-i Fünun dergisi çevresinde toplanan sanatçıların Batı edebiyatı yolunda meydana getirdikleri bir edebiyat hareketidir.
Bu edebiyat, 1896’dan 1901’e kadar sürmüştür. Recai-zâde Mahmut Ekrem, 1895 sonunda, Malûmat adlı bir dergide yazan Muallim Naci izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı cevaplarının bir kısmım Ser­vet-i Fünun dergisinde yayınlamıştır. Servet-i Fünun, Recai-zâde'nin Mekteb-i Mülkiye’den öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Recai-zâde, bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet İhsan‘la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) den öğrencisi olan Tevfik Fikret’i derginin “kısm-ı.edebî ser-muharrirliği” ne getirmiştir. O sırada Mektep ve başka dergilerde yazan ve Recai-zâde tarafını tutan başka gençlerin de 1896’da bu dergi çevresinde toplanmasıyla “Edebiyat-ı Cedide” topluluğu meydana gelmiştir.
Edebiyat-ı Cedide’nin başlıca özellikleri şu noktalar üzerinde toplanabilir:
a. Edebiyat-i Cedide sanatçıları Batı uygarlığına, özellikle Fransa’ya hayranlık göstermişler, Türkiye’nin Avrupalaşma yoluyla yükseleceğine inanmışlar, orada sanat, bilim, ne buldularsa Türkiye’ye aktarmaya çalışmışlar; laik bir zihniyeti benimsemişler ve daima dindışı şiirler yazmışlardır.
b. Devlet ve siyaset konularına dokunmak, vatan, hürriyet, istikIâl, inkılap v.b. gibi, sözcük ve kavramları kullanmak yasak olduğu için, açıkça toplumsal yazılar yazmak olanağı bulunamamış, ancak aşk, merhamet v.b. gibi suya, sabuna dokunmayan temalar üzerinde dolaşılmıştır.
C. Çağdaş Fransız edebiyatı örnek tutulmuş, hikâye ve romanda Realizm ve Naturalizm, şiirde Parnasizm ve Sembolizm akımlarının etkisi altında kalmıştır; Parnasyenlerin etkisiyle, “sanat sanat içindir” görüşü benimsenmiştir.
d. Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, halka seslenmek düşünülmemiş, havasa mahsus bir edebiyat meydana getirilmiştir ; kendilerinin de söylediği gibi ; “Servet-i Fünun edebiyatı umuma avâma mahsus değildir”.
e. Edebiyat-ı Cedide sanatçıları çoklukla şiir. mensur şiir, hikâye, roman, fıkra ve makale türlerinde yazmışlar, tiyatro türünde eser vermemişler, ancak Meşrutiyetten sonra birkaç piyes denemesine girişmişlerdir.
f. Edebiyat-ı Cedide nazmında, şiirin konusu genişletilmiş, en basit günlü olay, gözlem ve duygular dahi şiir malzemesi olarak kullanılmıştır; yalnız aruz veznine değer verilmiş, Tanzimat sanatçılarının tersine olarak, hece yazan hiçbir zaman ciddiye alınmamıştır (hece vezni ile yalnız çocuk şiirleri yazılmıştır) ; kafiyenin göz için değil, kulak için olduğu kabul edilmiştir;
g. Hikâye ve roman türünde teknik kuvvetlenmiş (mesela, süs için yazılan gereksiz tasvirler ve konu dışı bilgi vermeleri vak’anın yürüyüşü durdurulmamış, serde yazarın kişiliği gizlenmiştir) ; Fransız realist ve natüralist yazarlarının eserleri örnek tutulmuş; bunun sonucu olarak, hep hayatta görülen ya da görülmesi olanağı bulunan olay ve kişiler anlatılmıştır; vak’alar çok defa İstanbul’da geçirilmiştir. (Abdülhamit devrinde memlekette gezi özgürlüğü olmadığı için, yazarlar memleketin İstanbul dışındaki yerlerini tanımıyorlardı).
5)YAZARIN HAYATI
a)Yazarın öz geçmişi
Halid Ziya’nın ailesi, "Uşak’ta helvacılıkla uğraşırken, İzmir’e göçerek "Uşşakizadeler" diye anılmaya başlayan zengin bir ailedir. Bu aile, işleri çok gelişince İstanbul’a da bir şube açtı ve bu şubeyi sermayesiyle birlikte oğul Hacı Halil Efendi’ye verdi. Halid Ziya, Hacı Halil Efendi’nin üçüncü çocuğu olarak 1866’da İstanbul’da doğdu. İstanbul’da ilk mektep, askeri rüşdiye... (1873-1878) Babasının işleri kötü gitmeye başlayınca Halid Ziya annesiyle birlikte İzmir’e dedesinin yanına gönderildi. Öğrenimini İzmir Rüşdiyesi’nde sürdürdü. (1878) Bu arada babasının işlerini düzene koyup İzmir’e gelişi ve yeni bir ticaretevi açışıyla sığıntı olma düşüncesini de zihninden atan Halid Ziya, ikinci bir okula hazırlık için Frenk Mahallesi’nin Alioti bölümündeki Auguste de Jaba adlı avukatın emrine verildi.
Halid Ziya, babasının katibi olarak işe başladı, bu iş edebiyat merakıyla pek bağdaşmadığından yeni iş tavsiyelerini dikkate aldı, ancak İstanbul’da hariciyeci olmak için yaptığı başvuru sonuçsuz kaldı. İzmir’e dönüşünde Rüşdiye öğretmenliğine başladı ve akabinde Osmanlı Bankası’na girdi. İstanbul’da Reji Genel Müdürlüğü’nün başkatiplik teklifini kabul ederek İzmir’den ayrıldı (1893). Reji’deki çalışma günlerinde Servet-i Fünun’a da katılarak edebi faaliyetlerini yoğunlaştıran Halid Ziya, Meşrutiyet’ten sonra bir süre Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde Batı edebiyatı okuttu sonra Mabeyn Başkatibi oldu (1909). Buradan ayrıldıktan sonra memuriyete dönmeyen ve tüm zamanlarını edebiyata veren Halid Ziya 23 Mayıs 1945 tarihinde İstanbul’da öldü.
b)Yazarın eserleri
Romanları:Nemide,Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar
Hikayeleri:Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Nâkıl (4 Cilt yerli ve yabancı öyküler), Bu Muydu?, Heyhat, Küçük Fıkralar (3 Cilt), Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi’r-i Hayal, Sepette Bulunmuş, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyesi.
Hatırıları:Kırk Yıl, Bir Acı Hikaye, Saray ve Ötesi.
Deneme:Sanata Dair
c)Yazarın edebi kişiliği
Halit Ziya Uşaklıgil hikayeciliğimizin kurucularından sayılabilir.
Hikayelerinde , romanlarından daha gerçektidir.Esasen Fransız Realistlerinden Maupassant
biçimine uygun hikayeler yazmıştır.Bu biçimin belirgin özelliği ‘konusu belli ve plânlı küçük romanı andıran hikayelerdir’.
Halit Ziya Uşaklıgil ,hikayelerinin çoğunda ezilmiş , ıstırap çekmiş , elinden imkanları alınmış insanların hayatlarını anlatmayı hedeflemiştir.Ya da kaderine boyun eğen insanların hayatlarını ele almıştır.Küçük insanlar dediğimiz bu tiplerin meselelerini başarıyla gözler önüne sermiştir. Onların dertlerinin , yaşama biçimlerini , imkansızlıklarını gerçekçi bir gözle ele almayı denemiştir.
Halit Ziya , özellikle küçük hikayede verimli ve başarılı olmuştur.Kuvvetli bir hikaye etme tekniği ile her yönden kevvetli hikayeler yazmıştır.Hikayelerinin bir özelliği ise ; yazarla , şairle, toplumla , tabiatla, insanla ve bütün canlı ile birlikte yürümesidir.Yoksa bu hikayeler , okuyunun gözünün önünden bir olay geçiren , ilgi veren , yormadan seyrettiren , memnun eden cinsten değildir.
Halit Ziya . millî hikayelerinde gerçekci çizgiden hemen hemen hiç ayrılmaz. Birkaç çizgiyle renkli tablolar çizmede başarılıdır.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Çok güzel olmuş ellerinize sağlık ben son güne bıraktım performans ödevini ve çok yardımcı oldu bu bilgiler çok teşekkürler